a) Yugoslavya’nın Dağılması
● Yugoslavya’nın dağılma sürecine gireceğine ilişkin ilk olumsuz işaret, 1989’da alındı. Bu, Sırbistan’ın zorlamasıyla, 1974 Anayasası’na, “Kosova” ile ilgili getirilen “yeni düzenleme” idi. Sırbistan, bu düzenleme sayesinde, Kosova Arnavutları’nın öteden beri devam eden “cumhuriyet olma” taleplerine karşı, Kosova vem Voyvodina özerk bölgelerinin özerkliklerini sınırlandırmayı başardı ve Sırbistan içinde “de facto” (fiili) cumhuriyetler haline getirdi.
● Sırp egemenliğinin ve baskının artmasıyla milliyetçiliğin güçlenmesi üzerine Slovenya Meclisi, 27 Eylül 1989 tarihinde Cumhuriyet Anayasası’nda yapılan ve özellikle Cumhuriyet’in ayrılmasına izin veren değişikliği oyçokluğuyla onayladı, 2 Temmuz 1990’da da cumhuriyetler arasında bağımsızlık ilan eden ilk cumhuriyet meclisi oldu.
● Slovenya’nın bu hareketini, çok geçmeden diğer cumhuriyetler de izledi ve birliği oluşturan cumhuriyetler, uluslararası sahnede “bağımsız birer devlet” olarak ortaya çıktı. ( Sırbistan-Karadağ, Bosna Hersek, Hırvatistan ve Makedonya) Sonuçta, Yugoslavya (Güney- Slav) birliği ortadan kalktı.
b) Bosna – Hersek Sorunu
● Yugoslavya’nın dağılma süreci beklenen çok daha gergin ve kanlı bir süreç halinde gerçekleşti. Egemenliğini devam ettirmek isteyen Sırpların Katolik Hırvatlarla Müslüman Bosna Hersek üzerinde çıkarlarını devam ettirmek ve Büyük Sırp Krallığını kurmak istemesi birçok sivil insanın ölümüyle sonuçlandı.
● Bosna Hersek’te seçimleri kazanan Demokratik Hareket Partisi’nin bağımsızlık kararı yapılan refarendumla Sırpların boykotuna rağmen Boşnak ve Hırvatların büyük desteğiyle kabul edildi.
● 7 Nisan 1992’de Avrupa Topluluğu’nun ve ABD’nin bağımsızlık kararını tanıması beklenen barış ortamını sağlayamadı. Sırplarla – Hırvat ve Boşnaklar arasında başlayan çatışmalar 1320 kişi hayatını kaybetmiş, yüzbinlerce Boşnak yaşadığı yerleri terk ederek başka bölgelere ve ülkelere göç etmek zorunda kalmıştır.
● Bölgedeki çatışmaların dinsel bir nitelik kazanarak Müslüman Boşnak halkına karşı yapılan soykırıma karşı Türkiye aktif bir siyaset izleyerek hem BM nezdinde hem de NATO çerçevesinde bölgeye acilen bir askeri müdahalenin yapılmasını savunmuştur.
● 11 Temmuz 1995 Srebrenitsa “güvenli bölge” olarak ilan edilmiş olmasına rağmen, UNPROFOR’un bünyesinde Srebrenitsa bölgesinde görev yapan Hollandalı askerlerin geri çekilmesiyle, kent Ratko Mladiç’in silahlı kuvvetlerinin eline geçmiş bunun sonucunda yaklaşık iki hafta içinde 8 bin üzerinde sivil Boşnak öldürülmüş ve İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana Avrupa’da görülmeyen bir soykırım işlenmiştir.
● Bu katliamın etkisiyle dünya kamuoyu ortaya çıkan bu vahşete son vermek amacıyla 29 Ağustos 1995 Sırp mevzilerini hedef alan ve birkaç gün sürecek olan esaslı NATO müdahalesi başlatılmıştır. Radar ve haberleşme sistemleri, silah depoları, bazı askeri üsler gibi askeri unsurlar, temel müdahale hedefleri oldu.
● 21 Kasım 1995’te Bosna-Hersek, YFC ve Hırvatistan cumhurbaşkanları, sırasıyla Aliya İzetbegoviç, Slobodan Miloşeviç ve Franyo Tucman tarafından Dayton Barış Antlaşması imzalanmıştır. Bu antlaşmanın bir eki olan ülke anayasası gereğince, Bosna-Hersek iki birimden oluşan bir devlet haline gelmiştir. Bunlardan biri on kantona bölünen Boşnaklar ile Hırvatların kontrolündeki “Bosna ve Hersek Federasyonu” diğeri ise Sırpların kontrolündeki “Sırp Cumhuriyeti” dir.
● Bu gelişmelerin bir sonucu olarak Bosna Hersek halkının üçte biri ülkesini terk ederek mülteci durumuna düşmüştür.
c) Kosova ve Arnavutluk Sorunu
● 1974 Yugoslavya Anayasası’nda özerk bölge statüsünde olduğu kabul edilen Kosova’da devlet içindeki etnik parçalanmaya paralel olarak 2 Temmuz 1990’da, Kosova Meclisi’nde bulunan toplam 123 üyeden 114’ü, kilitli meclis binasının önünde bir araya gelerek yaptıkları toplantıda, Kosova’yı “Yugoslavya Federasyonu çerçevesinde eşit ve bağımsız bir bütün” ilan eden kararı çıkardılar.
● Sırbistan Meclisi yeni anayasal değişikliklerle birlikte Kosova’nın özerkliğine tamamen son vermesi üzerine 1991 yılının Eylül ayında Kosova Arnavutları bir referandum yapmayı başardılar. Seçmenlerin %87’sinin katıldığı referandumda %99 oranında lehte oy kullanıldı.
● Sırbistan ve Karadağ’ın oluşturduğu yeni Yugoslavya’da Kosova’nın devlet sınırları içerisine dâhil edilmesi üzerine Kosova’nın statüsüyle ilgili tartışmalar başlamış Sırplarla Arnavutlar arasında çatışmalar başlamıştır.
● Kosova’da 1998 yılı sonlarında Sırp baskısının sonucunda yaşanan “Arnavut Göç Dalgası” bütün dünyanın büyük tepkisine yol açmıştır. NATO öncülüğünde 1999 yılı bahar aylarında başlayan operasyon sonucunda Kosova BM denetimine alındı ve Sırp güçleri bölgeyi terk etmek zorunda kaldı. Fakat bu aşamadan sonra Kosova’nın nihai statüsünün ne olacağı konusunda bir karara henüz varılamaması sorunun siyasi çözümünün askeri çözüm kadar kolay olmayacağını göstermektedir. Kosova Arnavutları, 2005 yılı içinde kendilerinin daha önce ilan ettikleri cumhuriyetin tanınmasını beklemektedirler.
d) Avrupa Birliği, ABD ve Rusya’nın Balkan Politikası
a) Rusya’nın Balkan Politikası
● Rusya’nın “Slavları Birleştirme” ve Boğazlardan geçme amacı Balkanlar üzerinde etkinlik kurma çabası içerisine girmesini yol açmıştır. Bu dönemde de eskisi kadar olmasa da Balkanların Rusya için önemi devam etmektedir. Bununla birlikte SSCB’nin dağılışını kolay atlatamayan ve siyasi krizin yanı sıra uzun süre ekonomik sorunlarla da boğuşan Rusya, Balkanlar’daki eski etkinliğini yitirmiştir.
● Rusya, gerek eski Yugoslavya olaylarına, gerek genel olarak Balkanlardaki gelişmelere fazlasıyla önem vermiştir. Bunun nedeni olarak Ruslar ile Yugoslavya halkları arasındaki kültürel ve tarihî bağlar ileri sürülmektedir.
● Bununla beraber Rusya, Yugoslavya sorununun ortaya çıkışından itibaren Yugoslavya’nın kendi kaderini kendisinin belirleme hakkı olduğunu ve Batı’nın karışmaması görüşünü savunduğu halde Balkanlar’da Sırpları desteklemesi, diğer Balkan ülkelerini Rusya’dan uzaklaştırmıştır.
● Günümüzde Rusya’nın hedeflediği “Slav Birliği” içinde olan Slovenya AB üyesi olmuş, Hırvatistan ise üyeliğe çok yakındır. Bosna Hersek ve Bulgaristan ile ilişkiler eski yoğunluğu kaybetmiştir.
● Kosova Sorununda ise Rusya her ne kadar Kosova’nın bağımsızlığına tam olarak karşı çıkmasa da Sırbistan’ın toprak bütünlüğünün korunmasına önem verdiğini dile getirmektedir. Çünkü Rusya, Kosova’nın bağımsızlığını destekleyici bir tutum izlediği takdirde Çeçenistan, Dağıstan ve Tataristan için de dünya kamuoyunun kendisine baskı yapacağını düşünmektedir.
b) AB’nin Balkan Politikası
● Sovyetler Birliği’nin çöküşünden sonra Avrupa Birliği (AB)’nin Doğu Avrupa politikasında köklü bir değişim yaşandı. AB, Doğu Bloğunun eski ülkelerini bünyesine katma kararı aldı. Aslında bu ülkeler ne demokrasi ne de ekonomi yönünden tam üyeliğe ehil değildiler. Ancak, bir yandan İkinci Dünya Savaşı’ndaki hatasını telafi etmek, diğer yandan Rusya ile arasında tampon bölge oluşturmayı sağlamak amacıyla, hazır olmasalar da, AB bu ülkeleri, esas itibariyle siyasi bir kararla tam üye yapmayı benimsedi.
● Buna karşılık, aynı tarihlerde tam bir kaos içindeki Yugoslavya’yı bu kapsama dahil etmedi. Hatta kıtasal sorumluluğuna karşın, siyasi ve askeri bağlamda henüz olgunluğa ulaşamamış olması, bir başka deyişle güçsüzlüğü nedeniyle, Sırp milliyetçiliğinin yol açtığı ve Yugoslavya’nın parçalanmasına kadar giden sürece ABD’nin etkinliğini kabul etti. NATO’nun ortak harekâtı sonrasında Yugoslavya bölündüğünde ise, ABD’nin de ısrarıyla, AB bölgeye yeni bir politika ile girdi.
● Slovenya, Bulgaristan ve Romanya’nın AB üyeliğine Hırvatistan’da dahil edildi. Üyelik için ne siyasi ne de ekonomik açıdan hazır olmayan diğer Balkan ülkeleri yönünden, Bölgeye istikrar ve barışın olabildiğince süratle geri getirilmesi yolunda, AB üyeliği perspektifi bir teşvik olarak kullanıldı. Bu kapsamda Makedonya ve Arnavutluk ile daha sıkı bağlar kuruldu.
● Kosova konusunda Ahtisaari Planı çerçevesinde kaydedilen gelişmelerden sonra AB bu ülkeye de kapılarını açtı. Sırbistan’da yaşanan olumlu gelişmeler, bu ülkenin de uzak olmayan bir gelecekte AB ile daha sıkı ilişki içine gireceğini düşündürüyor.
● Son dönemde AB, bölgenin adını “Güney Doğu Avrupa” olarak değiştirerek, tanımlamada da bütünlük anlamında yeni bir adım atmış ve son tahlilde, Balkanlar, AB’nin parçası haline gelmesine önem verdiğini ortaya koymuştur.
c) ABD’nin Balkan Politikası
● II. Dünya Savaşı’ndan sonra Türkiye’yle paralel bir Balkan politikası izleyen ABD, SSCB’nin dağılmasından sonra bölgede aktif bir siyaset izlemeye önem vermiştir.
● Ancak Yugoslavya’nın dağılma sürecinde ABD, SSCB’ye karşı tampon devlet ihtiyacının kalmamasını da gözeterek sorunun hemen çözümüne yönelik bir politika izlemekten kaçınmıştır.
● Çatışmaların Bosna Hersek’e sıçraması üzerine ABD, Türkiye’nin de çabalarıyla bölgeye barış gücü gönderilmesini kabul etmiştir.
● Bosna Hersek’teki Boşnaklara karşı yürütülen etnik temizlik ve haksız savaşa karşı BM’nin müdahale kararı alamaması üzerine ABD, BM onayı olmadan bölgeye NATO müdahalesi yapılmasını istemiş 9 Mayıs 1994’ten itibaren Sırplara yönelik hava saldırısını başlatmıştır.
● Bu müdahalenin sonucu olarak ABD’nin girişimiyle 21 Kasım 1995’te savaşı sona erdiren Dayton Barış Antlaşması imzalanmıştır.
● ABD’nin uzun bir süre sessiz kaldığı halde Sırpların Boşnaklara karşı uyguladığı katliama müdahale etmesinde Temmuz 1995’te işlenen Srebrenitsa Katliamı etkili olmuştur.
● Balkanlar’da yaşanan savaşların Kosova, Arnavutluk ve Makedonya’ya yayılabilmesi ihtimali, Türkiye’yi, Yunanistan’ı ve belli ölçüde Bulgaristan’ı da savaşa sokmakla tehdit etmesi üzerine ABD, HEM Türkiye’nin temel endişelerini gidermek hem de savaşın bölgenin geri kalanına yayılmasını engellemek için savaşın içinde olmayan Makedonya’ya 1993 yılında BM barış gücü askerlerinin yerleştirilmesini sağlamıştır.
● ABD’nin bölgeye yönelik müdahalesi Kosova Savaşı yüzünden 1999’da Yugoslavya Federal Cumhuriyeti’ne (YFC) karşı düzenlenen NATO müdahalesiyle devam etmiştir.
● ABD Makedonya’da yaşanan çatışmaları sona erdirmek amacıyla özel temsilci olarak James Pardew’i arabulucu olarak atamış, ve bölgede barışı sağlayan Ohri Barış Antlaşması’nın ( 13 Ağustos 2001) imzalanmasına önemli bir katkı sağlamıştır.
● Ancak 2001 İkiz Kule saldırısından sonra ABD’nin Balkan politikası eski aktifliğini kaybetmiş, ABD’nin gözü Ortadoğu coğrafyasına yoğunlaşmıştır.
Lütfen beğendiğiniz ve işinize yarayan yazılar hakkında yorumlarınızı ve teşekkürlerinizi eksik etmeyiniz…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder